-“KURULTAYIMIZDAN SONRA AKP KURMAYLARININ
EZBERLERİNİN BOZULDUĞUNU BİLİYORUZ. ONLARIN EZBERLERİNİ DAHA ÇOK
BOZACAĞIZ...”
-'ACABA BİR ŞEY BULABİLİR MİYİZ' DİYE
BENİM BÜROKRASİDE ÇALIŞTIĞIM DÖNEME AİT DOSYALARIMI İSTİYORLARMIŞ,
YALNIZ O DÖNEME AİT DOSYAYI DEĞİL, ÇOCUKLUĞUMDAN BU YANA NE İSTİYORSANIZ
HEPSİNİ GETİRİN...
-“BOĞAZIMIZDAN HARAM LOKMA
GEÇMEDİ, YETİM HAKKI YEMEDİK, HIRSIZLARLA MÜCADELE ETTİK BUNDAN SONRA DA
MÜCADELE ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ''
-“KURULTAY'DAN SONRA İLK ZİYARETİMİZİ
EMEĞİN BAŞKENTİ ZONGULDAK’A YAPTIK. 30 İŞÇİMİZ MADENDE CAN VERDİ,
İKİSİNE DAHA ULAŞILAMADI. BAŞBAKAN KADER DİYOR AMA, TÜRKİYE'DEKİ İŞ
KAZALARININ YÜZDE 98'İ ÖNLENEBİLİRDİR, BUNUN KADERLE İLGİSİ YOKTUR.
MAALESEF 30 İŞÇİMİZİN HAYATINI KAYBETMESİNİN TEMELİNDE TAŞERONLAŞMA
VARDIR''
-''DEVLET EĞER ELEMAN İSTİHDAM
EDECEKSE İŞ YASASI VAR, İŞ YASASININ GEREKLERİNE GÖRE ELEMANINI ALIR VE
İSTİHDAM EDER. TAŞERON ARACILIĞIYLA ELEMAN İSTİHDAM ETME DEVLETİN
KÖLELEŞTİRME DÜZENİNİN BİR SONUCUDUR. BU AKP İKTİDARININ BİR
POLİTİKASIDIR BU POLİTİKAYI DA ŞİDDETLE REDDEDİYORUZ''
-“TUZLA'DA BİR İŞÇİ DAHA ÖLDÜ. TUZLA
TERSANELERİNDE YAŞAMINI KAYBEDEN İŞÇİ SAYISI 134 OLDU. NE YAZIK Kİ İŞ
KAZALARINDA DÜNYA ÜÇÜNCÜSÜ, AVRUPA'DA İSE BİRİNCİYİZ. İŞ KAZALARINDAKİ
BU TABLO ASLINDA YAŞANAN DRAMIN BİR KADER OLMADIĞINI, HÜKÜMETİN GEREKLİ
ÖNLEMLERİ ALDIĞI TAKDİRDE BU KAZALARIN ÖNEMLİ ÖLÇÜDE ÖNLENEBİLECEĞİNİ DE
GÖSTERMEKTEDİR.
-“SAYIN BAŞBAKAN 'İŞSİZLİK 3 AYDA
YÜZDE 10'A İNECEK' DİYOR. BİZDEN REÇETE İSTİYORDU. BİZ DE ONDAN
İSTİYORUZ. 3 AYDA İŞSİZLİĞİ YÜZDE 10'A İNDİRMENİN REÇETESİ NEDİR?
AKP'NİN ORTA VADELİ PROGRAMINDA 2012 YILINDA İŞSİZLİK YÜZDE 13.3 OLACAK
DENİYOR. YA SAYIN BAŞBAKAN'IN ALTINA İMZA ATTIĞI PROGRAMDAN HABERİ YOK,
YA DA PROGRAMI RAFA KALDIRDILAR BİZİM HABERİMİZ YOK''
-“TMO NEDEN FİYAT AÇIKLAMIYOR.
BURADAN YILLAR YILI AKP'YE OY VEREN ÇİFTÇİ ARKADAŞLARIMA SESLENİYORUM:
AKP'YE OY VERDİNİZ, SİZİ BU NOKTAYA GETİRDİ. BU NOKTADAN DAHA DA
İLERİSİNE GİDECEK. BİR LOKMA BİR HIRKAYA SİZİ MAHKUM EDECEK. AÇLIĞA
MAHKUM EDECEK. 'ÜRETMEYİN' DİYOR SİZE. BUĞDAYI 60 KURUŞA MAL ETTİNİZ, 50
KURUŞA SATTINIZ. PEKİ SENEYE NE EKECEKSİNİZ. BU BORÇLARI ÖDEYEBİLECEK
MİSİNİZ? HAYIR. SOSYAL DEMOKRAT İKTİDARDA TOPLUMUN HER KESİMİNE BARIŞ,
HUZUR, EKMEK, AŞ, İŞ GÖTÜREREK ONLARI KUCAKLAYACAĞIZ. BİZE OY VERSİN
VERMESİN HER YURTTAŞIMIZIN YANINDA OLACAĞIZ”
-“SOSYAL DEMOKRATLARA,
YURTSEVERLERE BİR GÖREV DAHA DÜŞÜYOR: ARTIK TARLALARDA, FABRİKALARDA,
KIRLARDA DAHA FAZLA OLMAK ZORUNDAYIZ. TOPLUMUN HER KESİMİNE GİDECEĞİZ.
HİÇ KİMSEYİ ÖTEKİLEŞTİRMEDEN, HİÇ KİMSEYE 'BU BİZE OY VERMEZ' DEMEDEN
HERKESE GİDİP OY İSTEYECEĞİZ. KADINI, ERKEĞİ, YAŞLISI, GENCİYLE BU
MÜCADELEYİ GÖTÜRECEĞİZ. ÇÜNKÜ, BİZ ÜLKEMİZİ SEVİYORUZ, İNSANIMIZI
SEVİYORUZ. ÇÜNKÜ, BİZ YATAĞA AÇ GİREN ÇOCUK GÖRMEK İSTEMİYORUZ. ÇÜNKÜ,
YOKSULLUĞU TARİHE GÖMMEK İSTİYORUZ. BU BİZİM TEMEL İLKEMİZDİR.''
-“CHP İKTİDARINDA ATANAMAYAN
ÖĞRETMENLER DİYE DE BİR KAVRAM OLMAYACAK''
CHP
GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN; 01.06.2010 TARİHİNDE GRUP GENEL
KURUL TOPLANTISINDA YAPTIĞI KONUŞMA
CHP
Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU– Değerli milletvekilleri, parlamentomuzun iki yüz akı, iki
markası artık bundan böyle CHP’nin çatısı altında olacaklar. Onlarla
beraber olmaktan son derece mutluyuz. (Alkışlar)
Değerli milletvekilleri, 22-23 Mayısta
kurultayımızı gerçekleştirdik. Bir şölen havası içinde gerçekleştirdik.
Şölenimiz güzel oldu. Sizler izlediniz, bizler konuştuk. Heyecanlıyız
ama heyecanı bu salonlarda değil, Ankara’da değil, İstanbul’da değil,
Edirne’de değil, Hakkâri’de, Mardin’de, Trabzon’da, Rize’de, Edirne’de,
İstanbul’da, Türkiye’nin bütün coğrafyasına bu heyecanı getirmek
zorundayız. (Alkışlar)
CHP dünyanın en köklü partilerinden, en eski
partilerinden birisi. Güzel bir geleneği var. Demokrasiyi içselleştirmiş
bir partimiz; yurttaşı, insanı siyasette odak olarak alan bir siyasal
partimiz. Etnik kimliğe ve inançlara saygılı olan bir siyasal
partimizdir. O nedenledir ki bizim kurultayımızda görkemli bir demokrasi
şölenini gerçekleştirdik ve sağlıklı bir doğum yaptık. Bundan sonra
hedefimiz başbakanlık ve CHP’nin iktidarıdır. (Alkışlar)
Artık bir şey daha yapacağız. Kurultayımızdan
sonra AKP’den belli kurmayların ezberlerinin bozulduğunu görüyoruz.
Onların ezberlerini çok bozacağız. (Alkışlar) Şimdi, benim bürokraside
çalıştığım döneme ait dosyalarımı (acaba bir şey bulabilir miyiz) diye
istiyorlarmış. Size tavsiyem sadece dosyayı değil, çocukluğumdan bu yana
ne istiyorsanız hepsini getirin. (Alkışlar)
Boğazımızdan aşağıya haram lokma inmedi, yetim
hakkı yemedik, hırsızlarla mücadele ettik, bundan sonra da mücadele
etmeye devam edeceğiz. (Alkışlar)
Halka kesin bir sözümüz var: Halkın iktidarını
kuracağız, halkla beraber yürüyeceğiz, halkı kucaklayacağız. (Alkışlar)
Kurultayımızdan sonra Zonguldak’ta yeraltında
yaşamını yitiren madenci ailelerine başsağlığı dilemek, sendikayı
ziyaret etmek, hem Zonguldaklıları da bu arada kucaklamak, onların
acılarını paylaşmak için Zonguldak’a gittik. Ama hem Sayın Başbakanın
hem de Çalışma Bakanın talihsiz söylemleri oldu. Ama biz o söylemlerin
üzerinde durmayacağız. Durmak istediğimiz temel nokta şu: Türkiye’deki
iş kazalarının yüzde 98’i önlenebilir kazalardır, bunların kaderle
ilgisi yoktur. Eğer bu kazaları önlem alırsanız, riski önceden
görürseniz, o riski önceden çözmek için önlemleri hayata geçirirseniz
kazaların yüzde 98’ni önleyebilirsiniz. Bu konudaki söylem bize ait
değil, bu söylem devletin resmi raporlarında olan söylemlerdir.
Bu arada bir şey daha ifade edeyim.
Sendikaların özellikle üzerinde durmasını istediğim bir konu var. 176
sayılı Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Madenlerde İş Kazası ve İş
Güvenliğiyle İlgili Uluslararası Sözleşmesi. Bu sözleşme 1995 yılında
kabul edilmiştir. Bu sözleşme, 1998 yılında Türkiye’de kabul
edilebileceğine ilişkin Çalışma Bakanlığının iradesi ortaya çıkmıştır.
1998-2010, bu rapor, bu uluslararası sözleşme maalesef Çalışma
Bakanlığının tozlu raflarında bekliyor. Biz CHP olarak, bu sözleşmenin
Parlamentoya bir an önce gelmesini, Parlamentodan geçmesini ve
Türkiye’nin uluslararası yükümlükleri dikkate alarak madenlerde iş
kazasını önleme, iş güvenliğini, can güvenliğini sağlama konusunda
önlemlerin alınma sürecinin açılmasını istiyoruz. (Alkışlar)
Madenlerde karşılaştığımız, AKP iktidarıyla
beraber karşılaştığımız bir diğer sorun daha var, taşeronlaşma. Maalesef
30 yurttaşımızın yaşamını kaybetmesinin temelinde taşeronlaşma var. Bu
insanlarımızın can güvenliği sağlanmamış, gerekli önlemler alınmamış,
hâlâ teknik raporu ortaya çıkmamış, hâlâ 2 maden şehidine ulaşılamamış
bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu tabloyu mutlaka halkın gündeminde
sıcak tutmamız, bu tabloyu CHP iktidarıyla beraber düzeltmemiz, tanzim
etmemiz de bizim temel görevlerimizden birisi olmak zorundadır. Devlet,
eğer eleman istihdam edecekse, İş Yasası var, İş Yasasının gereklerine
göre elemanını alır ve istihdam eder. Taşeron aracılığıyla eleman
istihdam etme devletin köleleştirme düzeyinin bir sonucudur ve bu, AKP
iktidarının bir politikasıdır, bu politikayı da şiddetle reddediyoruz.
(Alkışlar)
Şu anda, AKP iktidarıyla beraber kamuda çalışan
taşeron işçi sayısı 2 milyonu aştı. 2 milyon kişinin iş güvencesi yok,
kıdem tazminatı hakkı yok, toplu sözleşme hakkı yok, yaşam boyu asgari
ücrete mahkûm ve iş güvenceleri olmadığı için de her an işlerinden
atılabilir konumdadırlar. Bunlara, mutlaka sosyal devletin gerektiği
ölçüde iş güvencesini sağlamamız, onları toplu sözleşmeli, sendikalı
kimliğe kavuşturmamız devletin temel görevlerinden birisi olmak
zorundadır. (Alkışlar)
Bu arada bir olay daha oldu. Tuzla’da 1 işçimiz
yine iş kazası sonucu yaşamını yitirdi. Böylece Tuzla’da, iş kazası
sonucu yaşamını yitiren işçi sayısı 134’e ulaştı. Ve bir gerçeği daha
hem sizlerin hem halkımızın bilgisine sunmak isterim. İş kazalarında
dünya üçüncüsüyüz, Avrupa’da da birinciyiz. İş kazalarındaki bu tablo
aslında yaşanan dramın bir kader olmadığını, hükümetlerin gerekli
önlemleri aldıkları takdirde bu iş kazalarının da önemli ölçüde
önlenebileceğini de bizim gündemimize getirmiş oluyor.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, dün sabah Gazze’ye
yapılacak olan yardımlarla ilgili olarak yurttaşlarımıza yönelik bir
saldırıyla uyandı. Sabah 04.00 dolaylarında, İsrail ordusuna mensup bir
grup askerin, Gazze’ye yardım götürmek üzere harekete geçen bir grup
sivil eylemciye baskın düzenlemesi, sivil eylemciyi cezalandırması, bir
anlamda onların üzerine baskı kurarak onlardan, özellikle Türk
yurttaşlarımızın can kaybına yol açması hepimizin yüreğinde büyük bir
burukluk yarattı.
Önce şu gerçeği tespit etmemiz lazım, değerli
arkadaşlar: İsrail’de şahin politikalar güden aşırı sağcı hükümet var.
Bu hükümet aşırı sağcı bir hükümet, dolayısıyla mücadeleyi sadece ve
sadece şiddete ve baskıya başvurarak çözmeye yanaşan bir hükümet ve bu
hükümet, bugün yaşadığımız dramatik sorunların da temel sorumlusudur.
Önce bu gerçeği bilmemiz lazım. Olayın İkinci
gerçeği de şu: Kore’de, Kıbrıs’tan sonra, ilk kez yabancı bir ülkenin
ordusu Türk yurttaşlarına karşı operasyon düzenlemiştir ve
yurttaşlarımız burada yaşamlarını yitirmişlerdir. Bu da kabul etmemiz ve
görmemiz gereken ikinci gerçektir. Bir üçüncü gerçek de, Gazze’nin
dramıdır. Gazze’ye insanî yardım götürmek üzere bugüne kadar dokuz ayrı
girişim olmuş, bu dokuz ayrı girişimden beşi Gazze’ye ulaşmış ama dördü
İsrail tarafından engellenmiştir. Engellenenlerden birisi de geçen gün
yaşadığımız sabah 04.00’te yapılan operasyon sonucu, orantısız güç
kullanarak yurttaşlarımızın yaşamlarını yitirmeleridir.
İsrail hükümetinin iki temel suçu vardır. Bir,
orantısız güç kullanmıştır. Orantısız güç kullanmak hangi koşulda ve
nerede olursa olsun suçtur, suç kabul edilmektedir. İki; Uluslararası
sularda saldırı yapılmıştır, bu da bir başka suçtur. İsrail hangi
gerekçeyi gösterirse göstersin, hangi gerekçenin arkasına sığınırsa
sığınsın yapılan eylem bir suçtur ve doğrudan doğruya Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşlarına karşı yapılan bu suçun da mutlaka
cezalandırılması gerekmektedir.
Şimdi, TBMM’ye gelirken sayın Başbakanın
konuşmasını dinledim. Sayın Başbakan bütün bu olayları anlatıyor.
Olayları anlatmak yetmiyor. Elbette ki bazı şeylerin yapılması
gerekiyor. İzin verirseniz o konuda bazı düşüncelerimizi aktarmak
istiyorum.
Birincisi şu: Bu olay bilinen ve görülen bir
olaydı, yazılan çizilen bir olaydı. Gerek kendi ülkemizde gerekse başka
ülkelerde vahim bir sonuç doğuracağı ifade edilen bir olaydı ama buna
karşın yeterli önlemin alındığı söylenemez.
Diplomasinin yeteri kadar hareketlendirildiği
söylenemez, diplomasinin bu konuda başarılı olduğu söylenemez.
İstihbarat örgütlerinin, özellikle bizim
istihbarat örgütlerinin bu konuda yeterli bilgiyi ya hükümete
aktarmadıkları veya hükümetin bunu görmediğini de kabul etmemiz
gerekiyor.
Bir şekliyle bulanık sularda kalan bir hükümeti
gördük karşımızda. Diplomatik bürokrasinin aktif bir politika
izlemesinin gereklerine biraz sonra değineceğim.
İkinci önemli nokta, yurt içinde kesinlikle
eylem ve söylemlerimizde tahriklere kapılabilinecek hareketlerden özenle
kaçınılması gerekiyor. Hükümetin de bu konudaki söylemlerinde buna
dikkat etmesi gerekiyor.
Bir üçüncü nokta: Türkiye şu veya bu şekilde
Orta Doğu bataklığına çekilmek isteniyor. 1 Mart Tezkeresiyle,
Cumhuriyet Halk Partisinin kararlı duruşuyla Orta Doğu bataklığına
Türkiye sokulmadı ama bu süreçte…(Alkışlar) …dikkatli bir politika
izlememiz lazım. Devlet adamlığı ve büyük devlet olmanın gerektirdiği
ilkelere, normlara uygun hareket etmemiz lazım. İzlenen politikalar,
Filistin’in kendi içinde, hatta Orta Doğu’da birilerinin yanlışı olarak
görülüp öyle hareket etmek, o hareketler ışığında dış politika
oluşturmak son derece tehlikelidir. Türkiye kendi geleneksel, yurtta
barış, dünyada barış, politikasının temel normlarına uygun olarak,
herkese eşit uzaklıkta, barışı temel ilke edinerek, barışı korumak için
her türlü çabayı gösteren büyük bir devlet olduğunu kanıtlayarak bu ucuz
politikaların dışında sağlıklı bir dış politika izlemek zorundadır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi harekete
geçti. Harekete geçmesi için Türk diplomasisinin yaptığı girişimi uygun
bulduk ama buradan bizim beklediğimiz bir karar henüz çıkmış değil. Şu
ana kadar basını bilgilendirmeyle ilgili olarak bir açıklama yapıldı ve
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Başkanının yaptığı açıklama var.
Diplomasiyi gerçek anlamda aktif kılmak ve harekete geçirmek
istiyorsanız Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin İsrail’i kınayan
karar almasını sağlamak durumundasınız. Eğer AKP iktidarı bunu yapmadığı
takdirde söylemlerinin havada kalacağını da burada ifade etmek isterim.
Bir başka nokta: Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinden İsrail’i kınayan bir karar almanın zorluğunu biliyoruz ama
Amerika Birleşik Devletlerinin stratejik ortak olarak bize algıladığı ve
bize söylediği bir ortamda, eğer İsrail’den yana bir politika güder,
Türkiye’yi kızdırırsa bunun da çok sağlıklı sonuçlar vermeyeceğini de
ifade etmek isteriz. Bu açıdan Türk diplomasisinin ABD’yi ikna etmesi
gerektiğine inanıyoruz.
Bir başka önemli nokta: Gazze’ye giden konvoyda
32 ülkenin yurttaşı var. Şu ana kadar en ciddi tepki Türkiye’de
verilmiş durumda, yurttaşlarımız bu konuda tepkilerini veriyorlar. Eğer
siz, diplomasiyi aktif olarak devreye sokmanız gerekiyor. Çünkü geride
kalan 31 ülkenin de Türkiye’nin gösterdiği tepki kadar tepki göstermesi
gerekli. AKP’nin başarısı burada olacaktır. Eğer o tepki gösterilmiyorsa
o zaman sadece kendi içimizde tepki gösteren, insan kayıplarıyla
beraber avunduğumuz, sonuç alamadığımız bir tablo ortaya çıkacaktır ki
bu tablo bu süreçte AKP’nin başarılı veya başarısız olduğu politikasının
da miheng noktası olacaktır. Bu süreçte İsrail hükümetinin dokunulmaz
ve bedel ödeyemez bir hükümet olmadığının da ortaya konması gerekiyor.
AKP’nin eğer söylemlerinin arkasında durur, bunun bedeli mutlaka
olacaktır ve biz bu bedeli sürdüreceğiz diye bir söylem sürdürüyorsa,
bunun mutlaka sonuçlarını hep beraber paylaşacağız ve göreceğiz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak da biz bunun takipçisi olacağız.
Dışişleri Bakanının bir söylemi çok önemli. Bu
konunun mutlaka uluslararası bir komisyon tarafından soruşturulması ve
suçluların da cezalandırılmasını istiyor. Biz de CHP olarak bunu
istiyoruz, Ölen yurttaşlarımızın kanlarının yerde kalmaması için bu
soruşturmanın mutlaka yapılması gerekiyor. (Alkışlar) Hariri suikastında
hangi önlemler alındıysa, Harisi suikastında hangi soruşturma süreci
başlatıldıysa AKP’nin gücünü kullanarak bu süreci Birleşmiş Milletler
düzeyinde gerçekleştirmesi gerekiyor.
Sadece Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
yetmiyor. İslam Örgütü var. İslam Örgütünün. Arap Birliğinin
toplanmasını bekliyoruz ama daha toplanacak.
O nedenle diyoruz, AKP’nin aktif siyaseti,
aktif diplomasiyi mutlaka ama acilen devreye koyması lazım. Bu arada,
İsrail Devletini ve İsrail halkını hedef almadığımızın da özenle altını
çizilmesi gerekiyor. Aşırı sağcı İsrail hükümetini eleştiriyoruz,
onların politikalarını eleştiriyoruz, onların eylemlerini eleştiriyoruz.
İsrail Devleti ve İsrail halkıyla herhangi bir sorunumuzun olmadığının
da altının çizilmesi gerekiyor. (Alkışlar)
Bu arada, ölen yurttaşlarımızın haklarının da
korunmasına çaba harcamalıyız, AKP’nin bu süreçte hukuk mücadelesi için
bu yurttaşlarımıza ve ailelerine yardımcı olması gerekli onun da mutlaka
yerine getirmek zorunda.
Uluslararası politikanın saygın bir politika
olduğu, uluslararası politikanın devlet adamı kimliğini öne çıkardığı,
uluslararası politikanın duygusallıktan arındırılarak ülkenin
çıkarlarına kilitlenmesi gerektiği, bunların hepsinin de bizim
tarafımızdan da bilindiğinin altını çizmek isterim. Eğer uluslararası
politikayı ucuz anlayışlarla iç politikanın malzemesi yaparsanız
uluslararası saygınlığı koruyamazsınız, devlet adamı kimliğini
koruyamazsınız ve sonuç da alamazsınız. Biz, AKP’nin bu süreçte
söylediklerinin tamamını izliyoruz ve sonuç almasını da bekliyoruz.
Sonuç almadıkları takdirde onları yurttaşlarımıza şikâyet edeceğiz.
(Alkışlar)
Çünkü siyasette söylem yetmiyor. Ben şunu
söyledim, bunu söyledim, Birleşmiş Milletleri topladım, uluslararası
İslam Örgütü toplanacak, Avrupa Birliği toplanacak bunların hepsi çok
güzel ama sonuç ne oldu. Bize sonuç lazım. Türkiye Cumhuriyetinin ölen
vatandaşları var, onların hakları var. Türkiye’nin onuru kırılmıştır. O
kırılan onurun mutlaka ve mutlaka onarılması gerekiyor. (Alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bu arada bir başka acı
tabloyu daha yaşadık. Bir babanın feryadı televizyonda aynen şöyle idi:
“Oğlum vatana helâl olsun. Bir oğlum daha var, onu da veririm.”
İskenderun’da şehit düşen askerlerimizden bir babanın feryadı. Bu
feryat, aslında acının yüreklere gömüldüğü feryattır, acının dışa
vurulmadığı feryattır. Bu feryat, aynı zamanda AKP’nin getirdiği açılım
politikalarının açmazını gösteren feryattır. (Alkışlar) Sıfır terörle
ülke yönetimini devralacaksınız, bugün geldiğimiz noktada gerçekten de
acı dramları artık yaşıyoruz. Bakınız son beş günde 12 şehit verdik. Son
bir ayda verdiğimiz şehit 39. Bu tablo, pek çok ailenin ocağına ateşin
düşmesine yol açtı. Bu tabloyu bir şekliyle bizim çözmemiz gerekiyor.
Ama bu çözüme AKP’nin izlediği politikalarla değil, açılım
politikalarıyla değil, etnik kimliğe dayalı siyaset yapmakla değil;
bütün yurttaşları kucaklayarak, bu ülkede, bu coğrafyada herkesin
karnının doyduğu, kültürel hakların verildiği ama hiçbir şekilde teröre
en ufak bir desteğin, imajın verilebildiği bir tablonun olmadığı bir
politikanın izlenmesi gerekiyor. Eğer siz şu veya bu şekilde açık kapı
aralarsanız, o açık kapıdan şehitlerimiz çıkar. AKP, açılım
politikasıyla toplumu çok farklı bir noktaya taşımıştır. Etnisiteyi
siyasetin odağına koymuştur ve bu, bizim açılım derken toplumun
ayrışmasına yol açan bir politikanın oluşmasına yol açmıştır. O nedenle
biz bu bağlamda, hükümetin daha kararlı, daha tutarlı neler yapacağını
açıklayan bekleyişimizi sürdürüyoruz. Bizim politikalarımız açık.
CHP’nin programında bütün bunların hepsi var. Ama biz, şehitlerimizin
olmadığı, yurttaşlarımızın yaşamını yitirmediği, terörün olmadığı,
herkesin karnının doyduğu bir Türkiye’yi özlüyoruz ve bu umudu da
halkımıza vaat ediyoruz. (Alkışlar)
Türkiye’nin temel sorunlarından birisi de
işsizliktir, değerli arkadaşlarım. İşsizlik bir dramdır. İşsizlik
acıdır, işsizlik yoksulluktur, işsizlik çaresizliktir. Bütün bu tablo
ortada iken işsizliğin göz ardı edildiği, işsizlikle mücadelenin hemen
hemen hiç yapılmadığı bir tabloyla karşı karşıyayız. İşsizlik sorununu
dile getirdik, Sayın Başbakan bağırıyor: “Çareniz nedir, çareyi
söyleyin” diyor. Sanki biz üreten Türkiye demiyoruz, sanki bu ülkede
üretmeliyiz, ara malı ithalatı bile artık bu ülkede normal karşılanmaya
başladı. Fabrikalar kapanıyor, Sayın Başbakan bunları görmüyor, bizden
reçete istiyor. Ama bir önemli gelişme oldu. Ben, Sayın Başbakan
(ekonomi bilmiyor) demiştim de bazı çevreler alınmıştı. Şimdi bakın,
Sayın Başbakanın son günlerde yaptığı bir açıklama var. Diyor ki “Üç
ayda işsizlik yüzde 10’a inecek.” Ben diyorum ki Sayın Başbakan (ekonomi
bilmiyor); çoğu yurttaşımız da inanmıyor. Şimdi bizden “reçete”
istiyor. Sayın Başbakandan istiyoruz, bu üç ayda işsizliğin yüzde 10’a
ineceği reçete nedir Şu reçeteyi bir görelim, öyle değil mi arkadaşlar?
(Alkışlar) Eğer siz reçeteyi görmezseniz, bizden reçete isteyen Başbakan
işsizliği yüzde 10’a nasıl indireceğinin reçetesini hadi bize vermesin,
halka versin bakalım, halk bir öğrensin nasıl yüzde 10’a inecek?
(Alkışlar) Ve bir şey daha var, değerli arkadaşlar, AKP orta vadeli bir
ekonomik program açıkladı. O orta vadeli ekonomi programda da 2012’de
işsizlik yüzde 13’3 olacak deniliyor. Ya Sayın Başbakan hazırladığı,
altına imza attığı programdan haberi yok veya o programı rafa
kaldırdılar bizim haberimiz yok. Böyle bir anlayışla bu ülke
yönetiliyor. (Alkışlar)
Atanamayan öğretmen sorunu ciddi bir sorun.
Çocuklarımız öğretmensiz, okullarımız öğretmensiz, okulunu bitirmiş,
askerliğini yapmış yıllardır atanmasını bekleyen öğretmen adayları
dışarıda bekliyor. Altı aydır, üç aydır demiyorum, yıllardır bekliyor,
acaba atanacak mıyım diye ve atanamıyorlar. O arkadaşlarımıza söz
veriyoruz: Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında çocuklarımız öğretmensiz,
atanamayan öğretmenler diye de bir kavram söz konusu olmayacak.
(Alkışlar) Bu süreçte, yaşadığımız bu süreçte ben merak ediyorum,
toplumun herhangi bir kesimi çıksın desin ki biz izlenen politikalardan,
ister iç ister dış politikalardan, biz memnunuz desin. İşçiler mi
memnun? Çiftçiler mi memnun? Emekliler mi memnun? Sanayiciler mi memnun?
Kim memnun acaba bu düzenden? Eğer bu düzen halkı memnun kılmıyorsa, o
zaman bu iktidarın var oluş kaynağı ne, var olur nedeni ne? Bu kadar
insanı perişan etmek, açlığa mahkûm etmek, yoksulluğa mahkûm etmek,
işsizliğe mahkûm etmek herhâlde bu hükümetin kaderi mi diyeceğiz? Böyle
bir anlayışı ters yüz edeceğiz ve bu ülkede mutlaka hem barışı hem
kardeşliği, refahı tabana yayarak herkesin evine alın teriyle kazandığı,
sağlayabileceği, ekmek götürebileceği bir düzeni sağlayacağız. Bu
düzeni sağlamak da sosyal demokrat bir iktidarın temel görevi olacaktır.
(Alkışlar)
Bakınız Türkiye’de yaklaşık 3 milyon çiftçimiz
hububat ekimi yapar. Ekinler biçilmeye başlandı, Toprak Mahsuller Ofisi
fiyat açıkladı mı? Niye açıklamıyor? Eğer bu hükümet çiftçileri
destekleyecekse neden fiyat açıklamıyor? Ziraat Odaları Birliği diyor ki
“Hububatta maliyet 62 kuruş.” Çiftçinin borcu var, borcunu ödemek
istiyor, sıkıştırıyor alacaklı paramı ver diye, götürüp kime satacak?
Alıcı çıkmadığı için düşük fiyata satacak. Peki, düşük fiyata satmak
çiftçinin lehine bir olay mı? Düşük fiyata satmak, bu ülkede
birilerinin, yani emeğiyle geçinen, üretim yapan çiftçinin hakkını
koruyan bir politika olabilir mi? O nedenle çiftçi arkadaşlarıma da
sesleniyorum; Yıllar yılı AKP’ye oy veren çiftçi arkadaşlarıma
sesleniyorum: “AKP’ye oy verdiniz ve sizi bu noktaya getirdi. Bu
noktadan daha da ileriye götürecek.” Bir lokma bir hırkaya sizi mahkûm
edecek, açlığa mahkûm edecek. Size (üretmeyin) diyor, çünkü siz, 62
kuruşa mal ettiniz, 60’a sattınız, 50’ye sattınız, peki seneye ne
ekeceksiniz? Bu borçları ödeyebilecek misiniz? Hayır. O nedenle biz,
sosyal demokrat bir iktidarda toplumun her kesimine barışı ve huzuru
götürerek, ekmek götürerek, aş götürerek, iş götürerek onları
kucaklayacağız. Bize oy versin vermesin her yurttaşımızın yanında
olacağız. (Alkışlar)
Bir dileğimi daha dile getireyim değerli
arkadaşlarım. Sosyal demokratlara, yurtseverlere bir görev düşüyor:
Artık, tarlalarda daha fazla olmak zorundayız, fabrikalarda daha fazla
olmak zorundayız, kırlarda daha fazla olmak zorundayız. Toplumun her
kesimine gideceğiz. Hiç kimseyi ötekileştirmeden, hiç kimseyi bu bize oy
vermez demeden herkese gidip her yurttaştan oy isteyeceğiz. Türkiye’yi
bugün içinde bulunduğu çıkmazdan alıp kurtarmak, onu çağdaş uygarlığa
taşımak bizim temel görevimiz olacaktır. (Alkışlar) Kadınıyla erkeğiyle,
yaşlısıyla genciyle bu mücadeleyi götüreceğiz, çünkü biz ülkemizi
seviyoruz, çünkü biz insanımızı seviyoruz, çünkü biz bu ülkede yatağa aç
giren çocuk görmek istemiyoruz, çünkü biz bu ülkede yoksulluğu tarihe
gömmek istiyoruz. Bu, bizim temel ilkemizdir, temel hedefimizdir.
Hepiniz sağ olun, var olun, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)